İSTANBUL ANADOLU 23. AİLE MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİNE,
Dosya No: 2022/1234 Esas
DAVALI –
KARŞI DAVACI : XY (T.C. Kimlik No: ………)
………………………………………. Kağıthane/İST
VEKİLİ : 1) Av.xxx
DAVACI –
KARŞI DAVALI : Y (T.C. Kimlik No:…………)
…………………………………….. Ümraniye/İSTANBUL
VEKİLİ : Av. Efdal Hukuk Bürosu
Mimar Sinan mh.İmam Nasır sk. No:6 D:2
Üsküdar/İSTANBUL
KONU :Yasal süresi içerisinde davaya ilişkin cevaplarımızın ve karşı dava dilekçemizin sunulmasıdır.
AÇIKLAMALAR :
I- DAVAYA İLİŞKİN CEVAPLARIMIZ:
1.Tebligat Adresi İle İlgili Açıklamalar:
Davacı tarafın dava dilekçesi, davalı ile davacının önceden birlikte yaşadıkları “……………………………………………… Ümraniye/İstanbul” adresine tebliğ edilmiştir. Bu adres her ne kadar davalı müvekkilin MERNİS adresi olsa da davalı müvekkil 22 Temmuz 2022 tarihinden bu yana evde yaşamamaktadır. Bu husus davacı eş tarafından bilinmektedir. Davacı, tarafların sorunlarını konuşmak için aileler ile bir araya geldikleri gün davalı müvekkili adeta kovarak gece saat 02.00’de ailesi ile yollamış ve bu tarihten itibaren davalının evde kalma isteklerini de karşılıksız bırakmıştır. Davacının bu yıl yıllık izin döneminde davalı müvekkil çocuğuyla vakit geçirebilmek ve tedavi olduğu hastaneye rahat ulaşabilmek için davacıya mesaj atarak ortak konutta kalmak istediğini söylemiş davacı sebepsiz yere bu teklifi geri çevirmiştir. Taraflar arasındaki bu husustaki yazışmaları içerir ekran görüntüsünü ekte Sayın Mahkemenizin bilgilerine sunuyoruz (EK-; Mesajlaşma Kayıtları)
Davalı müvekkil, huzurdaki davadan emniyet tarafından gelir araştırması için aranması üzerine haberdar olmuştur. Davalı müvekkil bu şekilde davadan haberdar olmasaydı hem davaya cevap süresini geçirmiş hem de yasal haklarını kullanamamış olacaktı. Hal böyleyken, davacının, davalının yaşamadığını bildiği ortak konutu, her ne kadar bu adres davalının resmi adresi de olsa, tebligat adresi olarak göstermesi son derece kötünyetlidir. Bunun yanı sıra, davacı taraf, henüz ortada boşanmaya, velayete ilişkin bir karar olmamasına rağmen ortak konut içerisindeki eşyaları annesinin evine taşıyarak bu hususta müvekkile hiçbir söz hakkı tanımamıştır (EK- ;fotoğraf ve video).
- OKB Hakkında Genel Bilgiler İle Müvekkilin Rahatsızlığını Sakladığına İlişkin İddialara Cevap:
- A) Müvekkilin Rahatsızlığını Sakladığına İlişkin İddialar:
Davacı taraf, müvekkili hastalığını “ustalıkla gizlemekle” ve bu şekilde davacıyı kandırmakla itham etmektedir. Ancak bu iddia son derece yakışıksız, mahkemeyi yanıltma amaçlı ve gerçeğe aykırıdır.
Davacı müvekkilin evlenmeden önce obsesif kompulsif bozukluk (dilekçemizin devamında “OKB” olarak anılacaktır) rahatsızlığı ile ilgili konulmuş bir teşhisi ya da başlamış olduğu bir tedavisi bulunmamaktadır. Bekar olduğu dönemde ailesi ve arkadaşları ile ilişkisini etkileyecek ya da kendisini ruhsal olarak aşırı zorlayacak bir belirti ile de karşılaşmamıştır.
Kendisi …………………………………………… bölümünden mezundur (EK; Mezuniyet Belgesi). Okuldan sonra ise müvekkilin aktif bir çalışma hayatı olmuştur. Bu husus dosyada mevcut olan SGK Tescil ve Hizmet Dökümünden de anlaşılmaktadır. Müvekkil evlenmeden önce hem okulda hem de işyerinde üzerine düşen görevleri layıkı ile yerine getirmiştir. Bu süreçte sosyal olarak da aktif olup hiç bir sorun yaşamamıştır. Dolayısıyla, evlenmeden önce OKB’si olmadığından bu hususta doktora başvurma ihtiyacı hissetmemiştir. Dolayısıyla var olmayan bir durumun müvekkil tarafından saklanmasından bahsedilemeyecektir.
Kaldı ki, davacı ile davalının tanışma sürecinden evliliğe giden süreç yaklaşık 1 – 1 buçuk yıl sürmüş, bu süreçte taraflar sıklıkla baş başa vakit geçirdiği gibi birlikte aile yemeklerine katılmışlardır. Dolayısıyla evlenmeden önce davacının, davalı müvekkili tanıyacak epeyce vakti olmuştur. Bununla birlikte, aşağıda detaylı olarak yer vereceğimiz üzere, davacı taraf son derece kontrolcü, dikkatli, küçük şeyleri dahi sorun eden bir yapıya sahiptir. Haliyle davalı müvekkilin o dönemde böyle bir durumu olsaydı davacının bu durumu farketmemesi söz konusu dahi olmazdı.
Kısaca özetlemek gerekirse davacı eş davalı müvekkile karşı; son derece eleştirel, kontrolcü, kendi düzeni ve konforu konusunda dikte edici bir yaklaşım benimseyip davalıyı sürekli olarak psikolojik bir baskıya maruz bırakmıştır. Davacının evlilik birliği içeriği içerisindeki hal ve davranışları aşağıda diğer başlıklar altında örneklendirilecektir.
Aşağıda detaylıca anlattığımız hususlar davalı müvekkili, psikolojik olarak iyice yıpratmış ve kendisini yetersiz, eksik, hatalı hissetmesine, psikolojik durumunun kötüleşmesine ve davalı müvekkilin depresyona girmesine sebep olmuştur. Davalı müvekkil 12.12.2019 tarihi itibari ile kendisini psikolojik olarak iyi hissetmiyor olması sebebiyle bir sağlık kuruluşuna başvurmuştur. Müvekkil o dönem gördüğü yoğun baskı nedeniyle depresyon tedavisine başlamış, ağır ilaçlar kullanmak zorunda kalmıştır. Bu ilaçlar o dönemde uyku hali gibi yan etkilere sebep olmuştur. Ancak bu süreç tedavi ile ilgili ve geçici bir süreçtir. Davacı, bu haller davalının kişilik özelliğiymiş ve evliliğin tamamına sirayet eden süreçler gibi göstermeye çalışmıştır. Davalının yaşadığı psikolojik rahatsızlıkta davacının çok büyük bir payı olduğu unutulmamalıdır. Depresyon tedavisine ilişkin hastane evrakını da ekte bilgilerinize sunuyoruz. (EK; Müvekkilin tedavisine ilişkin hastane evrakları)
Davacı yan müvekkile tedavi sürecinde destek olduğu iddialarının aksine hiç destek olmamış bu konudaki çabalarını da görmezden gelmiştir. Hatta bu konuda davacı adeta bir psikiyatr gibi davranarak tedavi sürecinde müvekkilde bir değişiklik olmadığı kanısıyla tedaviyi 1 yıl sonlandırma kararı almıştır. Uzmanlık alanı olmayan böylesi önemli bir hususta dahi bu şekilde ani ve başına buyruk kararlar almış olması davacı yanın bu konuda destek olmaktan çok uzak bir tavırda olduğunu göstermektedir.
- B) OKB Rahatsızlığına İlişkin Genel Bilgiler:
Basit bir internet araştırması ile de anlaşılabileceği ve Türkiye Psikiyatri Derneği’nin web sitesinde de açıklandığı üzere OKB genellikle ergenlik döneminde ve 20-30’lu yaşlarda başlamaktadır. Tipik olarak stresli bir yaşam olayının OKB belirtilerinin kötüleşmesine yol açabileceği, hastalığın başlamasını tetikleyebileceği ya da belirtileri alevlendirebileceği bilinmektedir. Bu tarz psikolojik durumları çevresel faktörler de tetiklemektedir. Kusursuzluk ihtiyacı, hata yapmaktan, rezil olmaktan veya sosyal açıdan kabul edilemez bir şekilde davranmaktan korkma gibi yaşam durumları, ilişki kaygıları gibi faktörler de etkili olmaktadır. Bu kapsamda davacı tarafın evlilik birliği içerisindeki hal ve davranışlarının davalıyı ne şekilde etkilediği de önem arz etmektedir. Yine bu bilgilendirme yazısında ”Kaldı ki her takıntı da hastalık olarak nitelendirilmemektedir. Yukarıdaki örnekleri okuduğunuzda aklınızdan “temiz, tertipli ve düzenli olmanın; güvenlik amacı ile kapıları, pencereleri kontrol etmenin ne zararı var, bunlar hastalık mı sayılmalı?” şeklinde düşünceler geçebilir. Elbette bu davranışları günlük yaşamımızda yapıyoruz ve hastalık olarak sayılmamalıdır. Ancak tıbbi açıdan bu şekildeki düşünce ve davranışların hastalık sayılabilmesi için günlük işlevlerimizi etkileyecek, kısıtlayacak, bozacak kadar şiddetli ve yoğun olmalıdır.” şeklinde açıklanmıştır. (https://psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/29/obsesif-kompulsif-bozukluk)
Davacı tarafın iddialarını kabul anlamına gelmemek kaydı ile belirtmek gerekir ki, davalı müvekkilin rahatsızlığı evlenmeden önce var olsa bile bu dönemde sosyal çevresini ve kendisini aşırı zorlayacak belirtiler söz konusu olmadığından bu hususta bir doktora görünmeye gerek duymamış dolayısıyla bu hastalıkla ilgili bir tanı almamıştır. Ancak evliliği süresince davacı taraftan görmüş olduğu manevi baskının ve dayatmaların davalının üzerinde bir strese sebep olduğu da şüphesizdir. Davacının bu davranışlarının da, davalı müvekkilin rahatsızlığının başlamasını tetiklemiş veya belirtilerini alevlendirmiş olması muhtemeldir.
- Davacının Evlilik Birliği İçerisindeki Hal Ve Davranışlarına İlişkin Açıklamalarımız:
- A) Davacı müvekkile karşı psikolojik baskı uygulamış müvekkilin ailesini de müvekkile karşı kışkırtmaya çalışmıştır.
Davacı eş; evlilik birliğinin başından itibaren sürekli olarak aile yaşamı, ev düzeni vb konularda kendi düzenini dikte etmiş bu hususta ortak bir payda bulmak yerine davalı müvekkili yetersizlik ve eksiklikle suçlamıştır. Davacı, davalı müvekkilin yaptığı her işe karışmış, sürekli kontrolcü bir tavır sergileyerek davalı müvekkil üzerinde ağır bir manevi baskı oluşturmuştur.
Davacı eş her akşam eve gelir gelmez ilk iş odaları gezip evin düzen ve tertip kontrollerini yapardı. Hatta davacı, zaman zaman davalıyı kontrol etmek için iş yerinden evi arayıp ev işlerini yapıp yapmadığını sorardı. Örneğin, müvekkilin akşama kadar kardeşiyle evi temizlemiş olduğu bir gün, akşam davacı eve geldiğinde her gün yaptığı rutin kontrollerine başlamıştı. Davacı müvekkili salona ayağına çağırarak elinde olan bir saç telini gösterip ”bütün gün böyle mi temizlik yaptınız?” diyerek müvekkilin ve kardeşinin emeğini değersizleştirip kusur bularak yıpratmaya devam etmiştir.
Kaldı ki davacı müvekkilin annesinin ve kardeşinin müvekkile yardım etmesini istemez ve müvekkilin annesi yardıma geldiğinde ”kurtarıcın geldi” derdi. Kayınvalidesine de “anne sen değil XY yapacak” diyerek annesinin müvekkileye yardım etmesine dahi engel olmaya çalışırdı. Hatta müvekkilenin ailesi, davacı asılın ekonomik durumu yerinde olup müvekkile herhangi bir şekilde yardımcı olmaması sebebiyle, “eve temzilikçi bir bayan gelsin parasını biz ödeyelim” teklifinde bulunmuş davacı bunu bile kabul etmemiştir. Müvekkil bu konuda davacıyı dinlemeyip ailesinden destek alsa davacı, bu konuyu 1 ay boyunca gündemde tutup müvekkile baskı yapmıştır. Müvekkilin sosyal çevre kurmasına başkalarıyla görüşmesine dahi karışıp izin vermemiştir. Müvekkil kendisine güveni tekrar gelsin diye çalışmak istemiş fakat yine davacı eş bu hususa izin vermemiş bu yolla da kişiliğini pasifize etme politikasına devam etmiştir.
Davacı tarafın bu kontrolcü tavrı esasında kendi ailesinin de dikkatini çeken bir husustur. Davalı müvekkil evlenmeden önce davacı ile tanışma süreçlerinde, davacının annesinin “oğlum attığım çamaşırlara bile karışıyor evlense de kurtulsam” dediğine müvekkil bizzat şahit olmuştur.
Davacı taraf, müvekkilin ailesini de kendisine karşı kışkırtmaya çalışmış ve onların da davalı müvekkili kontrol edip müdahale etmelerini beklemiştir. Davalı müvekkilin kız kardeşi YZ Hanım misafirliğe geldiğinde davacı evle ilgili “orayı düzeltin burayı düzeltin” gibi talimatlar verdiğinde YZ Hanım “burası ablamın evi onun düzeni ve oralar zaten düzgün” deyince ise “olur mu senin de kardeşlik hakkın var üzerinde” diyerek davalı müvekkili kız kardeşi üzerinden de bir kontrole tabi tutarak müvekkile karşı kışkırtmaya çalışmıştır.
- B) Davacı kendi ailesini yetkilendirerek onlar üzerinden de müvekkile baskı kurmuştur.
Davacı yan müvekkili sadece kendisi kusurlu atfedip eleştirmek ve kontrol etmekle kalmamış tüm ailesini ve çevresini de bu konuda yetkilendirmiştir. Bu sebeple, onlar da müvekkili kontrole tabi tutmuştur. Örneğin, davacının bir teyzesi müvekkileden yaşça büyük ve yıllarca ev temizliğine gitmiş birisidir. Bu kişinin misafirliğe geldiği bir gün, davalı mutfaktan öbür odaya bir şey almaya gittiğinde bu teyze oturduğu yerden kalkarak mutfak çekmecelerinin içlerini kontrol etmeye başlamıştır. Bu duruma karşılık müvekkil “teyze aradığın bir şey varsa vereyim” dediğinde ise davacının teyzesi “senin ev düzenini kontrol ediyorum” diyerek itirafta bulunmuştur. Davacının bir diğer teyzesi de, yine misafirliğe geldiği günlerde müvekkilin halılarının altını kaldırarak kontrol etmiştir. Dolayısıyla müvekkil hem eşi hem de eşinin ailesi tarafından kontrole tabi tutulmuştur. Bu durum zaten titiz olan müvekkilin, bu konu üzerine daha fazla eğilmesine sebebiyet vermiş ve en nihayetinde davacı kendi yarattığı bu durumu da bir şikayet sebebi haline getirmiştir.
Özetle davacıya göre; davacının ailesi, teyzeleri ve müvekkilin ailesi dahil herkesin evin tertibi ve düzeni konusunda söz hakkı varken davalı müvekkilin düzeninin ve bu husustaki düşüncelerinin hiçbir önemi bulunmamakta ve yetersiz olduğu hissi yaşatılarak kontrol altında tutulmaktadır.
Davacı taraf, evde kurduğu baskıya ek olarak davalıdan kendi annesinin evinde de bir takım yardımlarda bulunmasını istemektedir. Davalı müvekkil, Türk aile yapısına uygun şekilde elinden gelen yardımı ve desteği yapmışsa da, davacı bu hususlarda da davalıyı eksik kalmakla suçlamış ve bu konu üzerinden sürekli bir tartışma konusu yaratmıştır.
- C) Davacı, müvekkil ile iletişim kurmamak yönünde bilinçli tavırlar sergilemiştir.
Davacı taraf, kendi doğruları noktasında davalı müvekkili ikna edemediği takdirde konuşup sorunları çözmek yerine psikolojik yaptırımlar uygulamayı tercih etmiş, eşi ile iletişimi kesmiş sohbet muhabbet etmemiş, müvekkilin sorduğu sorulara yanıt vermek yerine sadece mecbur kaldığı konularda beden dili ile karşılık vermiştir. Davacının müvekkile karşı tavrı böyle iken başkalarına karşı tavrı böyle değildir. Örneğin, davalı müvekkil eşinin bazı önemli kararlarını aile toplantılarında öğrenir; davacının iş hayatında yaşadığı sıkıntıları davacı, babasına anlatırken duyardı. Davacı taraf ne kazandığını ne kadar maaş aldığını bile davalı müvekkille paylaşmazdı.
Müşterek çocuğun doğumundan itibaren ise davacı bir baba olarak zaten üzerine düşen ve yapması gereken görevleri yaparken bunları sürekli davalı müvekkilin yüzüne vurmuş, sanki bir anne olarak davalının yapamadığı şeyleri yapıyormuş gibi davalı müvekkili eksik hissettirmeye çalışmış, davalı müvekkilin çocuğu için yaptığı şeyleri ise beğenmeyerek sürekli eleştirel bir tavır takınmıştır. Hatta davacı taraf zamanla müşterek çocuğu da müvekkilin hareketlerini kontrol etmekte bir araç olarak kullanmış, işten eve geldiğinde müvekkil ile muhatap olmak yerine oğluna “Annen bu gün uyudu mu?”, “Bugün eve kim geldi?” gibi sorularla müşterek çocuk üzerinden davalının üzerindeki baskısını ve iletişimsizliğini devam ettirmiştir.
Tarafların birlikte gittikleri evlilik terapisti Uzm. Psk. XZ da bu iletişimsizlik ile ilgili davacı eşe, eşi ile muhabbet halinde olması gerektiğini söylemiştir. Hatta pskikolog davacının eşi ile ilgili şikayetleri konusunda “herkes aynı şekilde olamaz, XY
Hanım sizin düşündüğünüz gibi bir birey olmak zorunda değil, toplumun oluşturduğu farklılıkla var
bunlar olağan şeyler, beklentiye girmeyin” gibi telkinlerde bulunmuştur. Evlilik birliği temelinde sevgi, saygı barındıran ve doğru iletişime dayalı bir kurumdur. Kendisini bu şekilde kapatıp davalı müvekkili yok sayan davacının evlilik birliği içerinde doğru bir iletişim dili kurduğundan bahsedilemeyecektir. Bu iletişimsizlik, davalı müvekkili derinden yaralamıştır.
- D) Davacı eş müvekkilin sosyal çevresi ile kurduğu ilişkileri de kendisi kontrol etmek istemiş ve bu hususa da müdahale etmiştir.
Davacı eş, davalı müvekkilin arkadaşları ile görüşmesini de istememiş, onlarla bağlarını koparmasını istemiştir. Zaman zaman müvekkilin arkadaşıyla olan mesajlarını okuyup onlar ile ilgili de müvekkile baskı kurmuştur. Müvekkil bu hususu arkadaşlarını kırmamak için onlara söyleyememiş fakat eşinin sürekli ona bu konuda baskı yapıyor olmasından bunalmış olması sebebiyle yakın olan bu arkadaşı ile de görüşmekten imtina etmek zorunda kalmıştır.
Müvekkil Türk gelenek görenekleri ve komşuluk ilişkileri çerçevesinde komşusu ile zaman zaman tabak alışverişi yapmaktaydı hatta komşusu müvekkil tedavi sürecindeyken de ona bu konuda destek olmaktaydı. Davacı eş müvekkilin komşusu ile tabak alışverişine girdiğini anladığında ona bile karışmış ”bu eve dışarıdan yemek girmeyecek, dışarıdan birisinin bu eve yemek yapmasını istemiyorum.” diyerek ona bile müsade etmemiştir.
Davalı müvekkil, çalışma hayatının kendisine iyi geleceğini ifade ederek çalışmak istediğini eşine söylediğinde davacı taraf bu teklifi de reddetmiş ve eşinin çalışmasını istememiştir.
Davacı yan, müvekkilin sosyal çevresini kurmasına bu denli engel olurken kendi akrabalarından olan ve müvekkile manevi baskı uygulayan kişilerle görüşmek istememesini de dikkate almamıştır. Davacı yine baskı kurarak ve hatta müvekkili defalarca ağlatarak o kişilerle görüşmeye zorlamıştır. Müvekkili başka kişilerle sürekli kıyaslamıştır.
Dolayısıyla davacı yan, müvekkile her yönden bir baskı ve engel koymuş, ona tutunabileceği bir sosyal alan bırakmamış ve müvekkilin iyice içine kapanmasına ve kendisine olan güveninin neredeyse kalmamasına sebebiyet vermiştir.
- E) Davacı taraf psikolojik baskılarına ek olarak, davalı müvekkile sözlü hakaretlerde bulunmuş, müvekkili bir eş olarak değersiz hissettirecek sözler söylemiştir.
Davacı taraf, müvekkilin tüylerini kastederek davalı müvekkile “maymun” ve yavaş iş yapmasından hareketle “koala (tembel hayvan)” gibi uygunsuz yakıştırmalar yapmıştır.
Evliliklerinin son üç, üç buçuk yılında ise davacı taraf “boşanmayı” bir tehdit unsuru olarak kullanmış, “ben 50 karı bulurum ama ben anne baba bulamam” diyerek davalı müvekkile bir eş olarak kıymet vermediğini açıkça belirtmiştir.
Dava dilekçesini sadece üslup ve bahsi geçen olaylar açısından değerlendirdiğimizde bile davacının eşini ne kadar anlamadığını , önemsemediğini, onu sevgisinden ve rahatsızlığı süresince desteğinden ne kadar yoksun bıraktığını müvekkilenin psikolojisini nasıl bozduğunu rahatlıkla anlamak mümkündür.
- F) Bunun yanında davacı evde çocukla ilgilendiği ve müvekkilin evde olduğu anlarda ya da müvekkile sinirlendiğinde kapıyı duvarları yumruklamakta öfke kontrolünde zorlanmakta zaten sürekli üzerinde baskı kurduğu müvekkile bir de bu şekilde gözdağı vermektedir.
Tüm bu yaşananlar davalı müvekkili, psikolojik olarak iyice yıpratmış ve kendisini yetersiz, eksik, hatalı hissetmesine psikolojik açıdan kötü hale gelmesine ve hatta davalı müvekkilin depresyona girmesine sebep olmuştur. Bu hususa ilişkin hastane evrakını 2. maddenin b bendi olan müvekkilin hastalığını sakladığına ilişkin iddialarda sunmaktayız.
Davacının eşinin her yaptığını sorun etmesi, onu bilinçli bir şekilde sosyal destekten yoksun bırakması, eşini kusursuz temizlik ve yemek yapan çocuğa bakan bir temizlik personeli, kendisini de tıpkı işyerlerindeki denetçi bir müdür gibi görmesi, müvekkileye psikolojik ve ekonomik olarak istikrarlı ve yoğun bir şekilde baskı uygulaması müvekkilin bu psikolojik rahatsızlığa bürünmesine sebebiyet vermiştir. Kaldı ki, davacı kendi ağzı ile kayınvalidesinin de olduğu bir ortamda ”evlilikte konfor alanının olmadığını bu sebeple bu evliliğe devam etmek istemediğini” söylemiştir. Önemle belirtmek gerekir ki evlilik bir konfor müessesesi değildir. Eşlerin hastalıkta sağlıkta birbirlerine destek olarak yürüttükleri kutsal bir kurumdur. Konfor için davacı yan 5 yılıdızlı bir tatil köyüne giderse belki? mutlu olabilir.
- Davacının Ev İşleri Ve Müşterek Çocuğun Bakımı Ve Anneliğine İlişkin İddialarına Cevap:
Davacı taraf dava dilekçesinde son derece sorumsuz, sürekli uyuyan, ev işleri ve cocuğu ile ilgilenmeyen, çocuğunu aç bırakan ilgisiz bir anne ve eş profili çizerek davalı müvekkili kusurlu göstermeye çalışmıştır. Ancak, davacının bu yöndeki iddiaları gerçeğin çarpıtılmasından başka bir şey değildir. Müvekkil son derece temiz, düzenli ve tertipli bir ev hanımı ve son derece iyi bir annedir.
Bu hususta öncelikle belirtmek gerekir ki, davacı taraf bütün bir evlilik süreçlerinde olduğu gibi boşanma sürecinde de davacıyı anneliği ve ev hanımlığı üzerinden yargılamakta, yetersiz ve eksik hissettirmeye çalışmaktadır. Müvekkil, yaşadığı rahatsızlığın tüm olumsuz etkilerine ve davacının kurduğu psikolojik baskıya rağmen bütün ilgisi ve sevgisi ile çocuğunu bu yaşa dek kendisi büyütmüş, davacı taraf dışında kimseden yardım almamıştır. Davacı tarafın yardımları ise müşterek çocuğun babası olması sebebi ile zaten yapması gereken şeylerdir. Kaldı ki, davacı çalışan bir kişi olup çocuk ile ilgilenebileceği ve zaman geçirebileceği süreler zaten kısıtlıdır. O halde sormak gerekir ki, iddiaya göre davacının çalıştığı sürelerde davalı müvekkil ilgilenmemişse müşterek çocuğu bunca yıl kim bakmış ve bu yaşa kim getirmiştir?
Şunu da belirtmek gerekir ki, davacı taraf ve ailesi, davalı müvekkilden davacının teyzesi ZZ ‘ın kızı ZZZ’a 2019 yılında bir, bir buçuk yıl boyunca bakmasını istemişlerdir. Davacı eş, davalı müvekkili anneliği konusunda bu kadar yetersiz buluyorsa yeğenini bakması konusunda nasıl davalıya güvenebilmiştir? Müvekkil kendi çocuğuna bakamıyor ve hep iş yapıyor olsaydı ve psikolojisi bozuk olsaydı bu çocuk da müvekkile emanet edilir miydi? Bu husus davacının beyanları arasındaki çelişkiyi açıkça göstermektedir.
Müşterek çocuk YY 3.8.2015 tarihinde doğmuştur. Müşterek çocuğun doğumu ile birlikte lohusalık ve emzirme süreçlerinde doğal olarak ev işlerinde bir takım aksamalar söz konusu olmuştur. Çünkü bu dönemde müvekkil ne ev işleri ne de çocuk bakımı konusunda hiçbir yardım almamıştır. Davalı müvekkil doğumunda bile kayınvalidesinden yalnızca 3 haftalık sınırlı bir destek alabilmiş YY’nın kırkı çıktığında da kayınvalidesinin ameliyat olması sebebiyle böyle bir desteği de kalmamıştır. Bu süreçten sonra kendi evine geçmiş, bebekle ve ev işleri ile bizzat kendisi ilgilenmiştir. Müvekkil bu süreçte, lohusa sendromu ile iyi hissetmemesine rağmen bütün bunların üstesinden tek başına gelmiştir.
Bunun haricinde, müvekkilin evlendikten sonra davacının da psikolojik baskısı ile gelişen psikolojik durumu ve aldığı tedavi sebebiyle zaman zaman ev işlerinde zorluklar yaşadığı olmuştur. Ancak bu tedavi sebebiyle yaşanan kısa süreli aksamalar 2019 yılı sonu itibari olmaya başlamıştır. Bu süreçte de davalı müvekkil, iki üç gün kötü hissetmişse diğer günlerde kendisini toparlayarak evde biriken işleri halletmeye çalışmıştır. Bu hususlar, davacı tarafça dava dilekçesinde kötüniyetli şekilde aksettirilmiştir. Davacının tedavi sürecinde yaşadığı zorluklar ve bu sebeple yaşanan kısa süreli aksamalar sanki evliliğin her aşamasında yaşanmış, davacının sağlık sorunlarından değil de kişisel özensizliğinden kaynaklanan haller gibi gösterilmeye çalışılmıştır.
Davalının haftasonları geç uyanması ve haftasonu kahvaltıyı davacının hazırlaması, akşam yemeklerinin saat 21.00’de hazır olduğu günlerin olması gibi kusurları(!) ve haftasonları davacının YY ile müşterek
vakit geçirmesi gibi uyarılma (dava dilekçesinde bu şekilde ifade edilmiştir) sebepleri olmuştur. Kabul anlamına gelmemek kaydı ile, eğer böyle bir durum var idiyse davacı ve ailesi neden müvekkileye bu konuda destek olmak, sorumluluklarını hafifletmek yerine daha çok sorumluluk yüklemektelerdi? Davacı neden müvekkilenin kendi ailesinden dahi destek almasına müsade etmiyor ve müvekkilenin ailesini dahi bu konularda müvekkile karşı kışkırtıyordu?
- Müşterek Çocuğun Psikolojisinin Bozulduğu İddialarına Cevap:
Müşterek çocuk 2019-2020 yılında annesinin ilaç tedavisi alıyor olması ve her çocuk gibi yaşıtlarıyla oynasın evde sıkılmasın diye kreşe gitmekteydi. Kreşteki psikolog öğrencilere resim çizdirdiğinde YY annesini temizlik yaparken resmetmiştir. Konu bundan ibarettir. Halbuki müvekkilin çocuğu ile iletişimi bundan ibaret değildir. Müvekkil çocuğu ile her dönemde çeşitli oyunlar oynayan onunla verimli vakit geçiren bir annedir. Bunun yanında 2020 yılının başında pandemi dönemi yeni başlamış tüm dünyada televizyon programlarında, haberlerde doktorlar, enfeksyon bilimi uzmanları temizlik, dezenfekte edilecek eşyalar v.b konularda detaylı açıklamalar yapmıştır. Bu dönemde çocuğun temizlik yapan bir anne çizmesi üzerinde detaylıca durmayı gerektiren ve çocuğun psikolojisinin bozulduğu anlamına gelen bir durum değildir. Davacı her konuda olduğu gibi bu konuda da olayları çarpıtarak anlatmıştır.
Davacı yan çocuğunun psikolojisini bu kadar düşünüyor olsaydı boşanma kararını açıklamak için çocuğunun hazır olduğu bir an yaratmaya çalışır müvekkile “bugün söylemeliyiz” diyerek baskı kurmaz YY’yı bu duruma hazırlayarak söylemekten yana tavır takınırdı.
- Davalı Müvekkilin Tedavi Sürecine Uymadığı Ve Kontrole Gitmediğine İlişkin İddialara Cevap:
Davalı müvekkil tedavi sürecine uymuş bu konuda o dönemki durum ve koşullar içerisinde yol kat etmiştir. Örneğin, bu süreçte kendisini rahatlatmak için kaneviçe işlemiş, evlerine yürüme mesafesinde olan mescide gitmiş ve komşuları ile sosyalleşmiştir. Pandemi dönemi başlayınca ise evde canlı çiçek yetiştirmeye başlamıştır. Fakat müvekkil bu dönemde de çabasızlıkla suçlanmıştır. Yukarıda değindiğimiz hususlardan da anlaşıldığı üzere davacı yan sosyalleşmesini çeşitli formlarda engellemiştir. Yaptığı baskı ile onu pasifize etmek istemiş ve müvekkilin çabalarını ve kişiliğini görmezden gelmiştir. Sonrasında da çabasızlıkla suçlamıştır. Bunun yanında ”müvekkilin hastalığını sakladığına dair iddialar” başlığında detaylıca belirttiğimiz üzere davacı müvekkilin tedaviden fayda görmediğine karar vermiş ve yine bu konuda müvekkile bir söz hakkı tanımadan tek taraflı olarak tedavisini bir yıl boyunca sonlandırma kararı almıştır.
- Davacının Covid Olduğu Dönemde Davalı Müvekkilin Yardımcı Olmadığına İlişkin İddialar Hakkında:
Müvekkil, davacının covid geçirdiği dönemde zaten gördüğü baskılar sebebiyle depresyon tedavisi görmekteydi. Müvekkil, covidin eşinin ciğerlerine indiğini öğrendiğinde derin üzüntü yaşamış korkmuş ve çok üzülmüştü. Psikolojisi iyice bozulmuş ve kendisi yerinden kalkamayacak yemek yiyemeyecek duruma gelmişti.
Çift karantinada ve kış ayları olduğundan müvekkilin erkek kardeşi kombiyi tamir etmeye gelmiş müvekkil de kardeşine yemek yemeyi teklif etmiş ve hazır bulunan yemeği yemesi için kardeşine teklifte bulunmuştur. Bu kadar olağan ve sıradan bir olay davacı tarafca bir sorun olarak yansıtılmıştır.
Ayrıca davacı yan bu dönemde çocuğuna hastalığın bulaşmaması için çocuğu babannesine göndermiş fakat eşine hiçbir şekilde bu özeni göstermemiştir. Bu hususa ayrıca bir alt başlıkta da değinilmiştir.
- Davalı Müvekkilin Kişisel Temizliğine Dikkat Etmediğine Ve Cinselliğe İlişkin İddialar
Davacının dava dilekçesinde yer alan, davalının kişisel temizliğine ve özbakımına dikkat etmediğine ilişkin iddiaları son derece çirkin ve gerçeğe aykırıdır.
Davacı tarafın, dava dilekçesinde 16 no’lu maddede anlattığı olay son derece istisnai, tek seferlik ve müvekkilin regl dönemine denk gelen bir olaydır. Davacı, bu kadar istisnai ve mahrem bir anın dahi, hemen fotoğrafını çekip davalının annesine göstermiş, “kızınız böyle yapıyor” diyerek algı oluşturmaya çalışmıştır. Davacı, davalının kişisel temizliğine dikkat etmediğine ilişkin asılsız iddialarını desteklemek için bu tek seferlik ve özel bir döneme denk gelen olayı kullanmıştır. Bu olayın davacı eş tarafından dava dilekçesinde belirtilmesi son derece çirkindir ve müvekkilin kişilik hakkının ve özel hayatının gizliğinin ihlalidir. Dava dilekçesinde yer almasını son derece yanlıştır. Bu hususa cevap veriyor olmak zorunda kalmak bile bizim açımızdan son derece rahatsız edicidir. İşbu konuya ilişkin diğer tüm hukuki başvurularımızı ve haklarımızı saklı tuttuğumuzu belirtmek isteriz.
Yukarıda ayrıntılı olarak anlattığımız üzere, eşi ile düzgün bir iletişim kurmayan ve uygunsuz yakıştırmalar ile eşini aşağılayan davacının, dava dilekçesinde cinsellik konusunda mağdur olduğunu iddia etmesi de abesle iştigaldir. Davalı müvekkile duygusal olarak yakınlık göstermeyen davacının fiziksel ve cinsel yakınlık göstermediği için eşini suçlaması kabul edilemez. Kaldı ki böyle bir durum da söz konusu olmamıştır.
Tüm yaşananlara rağmen boşanma ile ilgili toplantıdan bir kaç gün öncesine kadar davacı ve müvekkilin normal bir karı koca ilişkisi içinde olduğu, yataklarını ayırmadıkları toplantıdan bir kaç gün önce davacı yanın artık yatakları ayırmak istediğini belirtmesiyle yataklarını ayırdıkları müvekkilce ifade edilmiştir. Müvekkil bu süreçte hamile de kalabilirdi. Tüm bunlara rağmen dava dilekçesinde bu tarz ifadeler kullanılmış olması müvekkilin duygularının yok sayılmış olmasına ve davacı yanın müvekkili yaralamasına sebep olmuştur. Davacı yan covid geçirdiği dönemde karantinadayken çocuğuna gösterdiği hassasiyeti eşine göstermemiş ve bu dönemde dahi ondan yine talepleri olmuştur. Müvekkil bu dönemde de hamile kalabilirdi. Ayrıca davacı müvekkile bazı uygunsuz ilişkiler teklif etmiş müvekkil bunun dinen ve sağlık açısından uygun olmadığını sabırla açıklamasına rağmen yine de bu hususta müvekkili zorlamıştır.
Davacı taraf, bu hususu sanki bütün bir evlilik süreçlerinde yaşanan ve davalının arazından kaynaklanan bir durum gibi göstermiştir.
- Müvekkilin Üçüncü Kişilerin Problemlerini Eve Yansıttığına Ve Davacıyı Kötü Göstermeye Çalıştığına İlişkin İddialar Hakkında:
Davacı taraf, davalı müvekkili dedikodu yapmakla, üçüncü kişilerin sorunlarını eve yansıtmakla, davacıyı kötü göstermekle suçlamışsa da; esas olarak davacı her konuda alınganlık etmekte, arkadaş ortamlarında yapılan konuşmalarda davalı müvekkilin söylediklerini yanlış anlayarak bunları daha sonrasında bir tartışma konusu olarak ileri sürmektedir. Davalı müvekkil ise davacının alıngan tavırları sebebiyle kendisini defealarca ifade etmek zorunda kalmaktadır. Dolayısıyla, dışarıda yaşanan olayları eve aksettiren ve sorun haline getiren davacının kendisidir.
Davacı eş ile müvekkil bir gün davacının kuzeninin evine misafirliğe gitmişlerdir. Müvekkil ile davacının kuzeninin eşi (yenge) muhabbet ederken, davalı müvekkil yengenin sigortasının eşi tarafından ödenmesi ile ilgili olarak “yenge çok şanslısın” demiştir. Davacı taraf davalı müvekkilin “çok şanslısın” demesini kafaya takmış, “sen benden dolayı şanssız mısın” diyerek bu konuyu sonraki günlerde defalarca açmıştır. Davalı müvekkil, muhabbet sırasında gelişigüzel söylediği bir söz olduğunu hiçbir art niyetinin olmadığını defaatle davacıya açıklamışsa da davacı ikna olmamıştır. Hatta davacı, tarafların boşanma süreçlerindeki aile toplantısında bu konuyu tekrar gündeme getirmiş ve bu kadar basit konu bir saat kadar davacı tarafça tartışma konusu yapılmıştır.
- Davacının Maddi Kayıplarına İlişkin İddialarına Cevap:
Davacı eş müvekkilin kişisel ihtiyaçları için harcama yapmak istemez yaparsa da bunları sürekli dile getirirdi. Dava dilekçesinden de anlaşılacağı üzere eve alınan robot süpürge, kurutma makinesi gibi beyaz eşyaları sanki müvekkile kişisel bir eşya almışcasına anlatmış ve maddi kayıp olarak nitelendirmiştir. Kaldı ki davacı boşanma davası sonrasındaki süreçte ev eşyalarını ve çocuk odasını yangından mal kaçırırcasına götürmüştür. Müvekkile de herkes kendi aldıklarını götürsün diyerek dava dilekçesinde maddi kayıp olarak nitelendirdiği şeyleri de götürmüştür.
II- KARŞI DAVAMIZ VE TALEPLERİMİZ
- Müvekkil XY ile davacı-karşı davalı Y 11.05.2014 tarihinde evlenmiştir. Tarafların bu evlilikten 3.8.2015 tarihinde YY adını verdikleri bir çocukları olmuştur. Müvekkil evliliklerinin ilk yıllarından itibaren davacı – karşı davalı eşin kontrolcü, eleştirel ve otoriter tavrı nedeniyle ağır bir psikolojik baskıya maruz kalmıştır.
- (Davacı – karşı davalının evlilik birliği içerisindeki hal ve tavırlarına cevap dilekçesine ilişkin ilk kısımda detaylıca yer vermiştik. Ancak karşı davamızı da destekleyen bu hususlara bu maddede de yer vermek gerektiği düşüncesindeyiz. )
Davacı – karşı davalı eş, evlilik birliğinin başından itibaren sürekli olarak aile yaşamı, ev düzeni vb konularda kendi düzenini dikte etmiş, bu hususta ortak bir payda bulmak yerine müvekkili yetersizlik ve eksiklikle suçlamıştır. Müvekkilin yaptığı her işe karışmış, sürekli kontrolcü bir tavır sergileyerek davalı müvekkil üzerinde ağır bir manevi baskı oluşturmuştur.
Davacı-karşı davalı eş her akşam eve gelir gelmez ilk iş odaları gezip evin düzen ve tertip kontrollerini yapardı. Hatta davacı, zaman zaman davalıyı kontrol etmek için, iş yerinden evi arayıp ev işlerini yapıp yapmadığını sorardı.
Davacı- karşı davalı eş, müvekkilin yardıma ihtiyacı olduğu dönemde annesinin veya kardeşinin dahi müvekkile yardım etmesini istememiştir. Müvekkil bu konuda eşini dinlemeyip ailesinden bile destek alsa davacı- karşı davalı bu konuyu neredeyse 1 ay boyunca gündem konusu yapıp bu hususu her defasında müvekkilin yüzüne vurarak müvekkile baskı yapmıştır.
Davacı- karşı davalı taraf, müvekkilin ailesini de müvekkile karşı kışkırtmaya çalışmış ve onların da müvekkili kontrol edip müdahale etmelerini beklemiştir.
Davacı- karşı davalı eş, müvekkili sadece kendisi kusurlu affedip eleştirmek ve kontrol etmekle kalmamış tüm ailesini ve çevresini de bu konuda yetkilendirmiştir. Bu sebeple, onlar da müvekkili kontrole tabi tutmuştur. Bu durum zaten titiz olan müvekkilin, bu konu üzerine daha fazla eğilmesine sebebiyet vermiş ve en nihayetinde davacı- karşı davalı eş bu durumu da bir şikayet sebebi haline getirmiştir.
Özetle, davacı- karşı davalıya göre, kendi ailesi, teyzeleri ve müvekkilin ailesi dahil herkesin evin tertibi ve düzeni konusunda söz hakkı varken müvekkilin düzeninin ve bu husustaki düşüncelerinin hiçbir önemi bulunmamaktadır.
Davacı- karşı davalı taraf, müvekkil ile düzgün bir iletişim de kurmamıştır. Davacı – karşı davalı, kendi doğruları noktasında müvekkili ikna edemediği takdirde konuşup sorunları çözmek yerine psikolojik yaptırımlar uygulamayı tercih etmiş, eşi ile iletişimi kesmiştir. Davacı- karşı davalı yan, müvekkil ile sohbet muhabbet etmemiş, davalı müvekkilin sorduğu sorulara yanıt vermek yerine beden dili ile karşılık vermiştir. Öyle ki, müvekkilimiz eşinin bazı önemli kararlarını aile toplantısında öğrenir; davacının iş hayatında yaşadığı sıkıntıları eşi babasına anlatırken duyardı. Davacı-karşı davalı taraf ne kazandığını ne kadar maaş aldığını bile müvekkille paylaşmamıştır. Tarafların birlikte gittikleri evlilik terapisti Uzm. Psk. XZ da bu iletişimsizlik ile ilgili davacı- karşı davalı eşe, eşi ile muhabbet halinde olması gerektiğini söylemiştir. Hatta pskikolog davacı- karşı davalının eşi ile ilgili şikayetleri konusunda “herkes
aynı şekilde olamaz, XY Hanım sizin düşündüğünüz gibi bir birey olmak zorunda değil, toplumun oluşturduğu farklılıkla var bunlar olağan şeyler, beklentiye girmeyin” gibi telkinlerde bulunmuştur. Evlilik birliği temelinde sevgi, saygı barındıran ve doğru iletişimre dayalı bir kurumdur. Kendisini bu şekilde kapatıp müvekkili yok sayan davacı- karşı davalının evlilik birliği içerinde doğru bir iletişim dili kurduğundan bahsedilemeyecektir. Bu iletişimsizlik, müvekkilimizi derinden yaralamıştır.
Ayrıca, davacı-karşı davalı taraf psikolojik baskılarına ek olarak, müvekkile sözlü hakaretlerde de bulunmuştur. Davacı taraf, tüylerini kastederek davalı müvekkile “maymun” ve yavaş iş yapmasından hareketle “koala (tembel hayvan)” gibi uygunsuz yakıştırmalar yapmıştır.
Müşterek çocuğun doğumundan itibaren ise davacı- karşı davalı, bir baba olarak zaten üzerine düşen ve yapması gereken görevleri yaparken bunları sürekli müvekkilin yüzüne vurmuş, sanki bir anne olarak müvekkilin yapamadığı şeyleri yapıyormuş gibi onu eksik hissettirmeye çalışmıştır. Müvekkilin çocuğu için yaptığı şeyleri ise beğenmeyerek sürekli eleştirel bir tavır takınmıştır. Hatta davacı- karşı davalı taraf zamanla müşterek çocuğu da müvekkilin hareketlerini kontrol etmekte bir araç olarak kullanmış, işten eve geldiğinde müvekkil ile muhatap olmak yerine oğluna “Annen bu gün uyudu mu?”, “Bugün eve kim geldi?” gibi sorularla müşterek çocuk üzerinden müvekkilin üzerindeki baskısını devam ettirmiştir.
Davacı- karşı davalı taraf, evde kurduğu baskıya ek olarak davalıdan kendi annesinin evinde de bir takım yardımlarda bulunmasını istemekte, davalı müvekkil elinden gelen yardımı ve desteği yapmışsa da, davacı bu hususlarda da davalıyı eksik kalmakla suçlamış ve bu konu üzerinden sürekli bir tartışma konusu yaratmıştır.
Evliliklerinin son üç, üç buçuk yılında ise davacı-karşı davalı taraf “boşanmayı” bir tehdit unsuru olarak kullanmış, “ben 50 karı bulurum ama ben anne baba bulamam” diyerek müvekkile bir eş olarak kıymet vermediğini açıkça belirtmiştir.
Davacı- karşı davalı eş, müvekkilin arkadaşları ile görüşmesini istememiş, onlarla bağlarını koparmasını ve yalnızca aileleri ile görüşmesini istemiştir. Müvekkil, davacı-karşı davalının akrabalarından kendisine manevi baskı uygulayan kişilerle görüşmek istememesine rağmen davacı-karşı davalı eş yine baskı kurarak ve hatta müvekkili ağlatarak o kişilerle görüşmeye zorlamıştır. Müvekkili başka kişilerle sürekli kıyaslamıştır. Müvekkil, psikolojik olarak iyice yıprandığı dönemlerde çalışma hayatının kendisine iyi geleceğini ifade ederek çalışmak istediğini eşine söylediğinde davacı-karşı davalı taraf bu teklifi de reddetmiş ve eşinin çalışmasını istememiştir. Dolayısıyla müvekkil her yönden bir baskı ve engelle karşılaşmış, zamanla iyice içine kapanmış ve kendisine olan güvenini neredeyse kaybetmiştir.
Tüm bu yaşananlar davalı müvekkili, psikolojik olarak iyice yıpratmış ve kendisini yetersiz, eksik, hatalı hissetmesine sebep olmuş ve psikolojik durumunun kötüleşmesine, OKB belirtilerin artmasına hatta davalı müvekkilin depresyona girmesine sebep olmuştur. Müvekkil 12.12.2019 tarihinde depresyon nedeniyle tedavi görmeye başlamış, bu süreçte ağır ilaçlar kullanmak zorunda kalmıştır. Bu hususa ilişkin hastane evrakını da ekte bilgilerinize sunuyoruz (EK; Müvekkilin tedavisine ilişkin hastane evrakları)
12.12.2019 yılı itibariyle başlayan tedavi sürecinde müvekkilimiz elinden geldiğince tedavisini aksatmamaya çalışmış, ilaçlarını düzenli kullanmış ve kendisini iyi hissettirecek aktiviteler yaparak iyileşmeye çabalamıştır. Kaldı ki, müvekkil bu süreçte de genel olarak iyi bir ruh halinde olup işlerini halletmekte, çocuğu ve ev işleri ile ilgilenmektedir. Yalnızca belli günlerde kötü bir ruh halinde olduğunda dinlenmeye ihtiyaç duymaktadır. Müvekkil bu dönemde evlerinin yakınındaki mescide giderek vakit geçirmiş,, pandemi döneminde mescid kapanınca ise evde kanaviçe yaparak, canlı çiçek yetiştirerek ve çocuğu ile vakit geçirerek bu süreci atlatmaya çalışmıştır. Müvekkilin bu tedavi sürecinde kullandığı ilaçlar sebebiyle zaman zaman uyku hali ve cinsel olarak isteksizlik gibi sorunları olmuştur. Buna rağmen müvekkil, eşinin isteklerini hiçbir zaman karşılıksız bırakmamıştır (Bu hususa cevap dilekçemizin 8 no’lu kısmında ayrıntılı olarak yer vermiştik). Ancak davacı-karşı davalı eş bu geçici ve tedaviye bağlı durumları, müvekkilin kendi karakter özelliği gibi göstererek bu süreçte eşine karşı son
derece anlayışsız davranmıştır.
Müvekkilin ev işleri vb. konularda yardıma ihtiyacı olduğu dönemlerde dışarıdan bir yardımcı desteği alınmadığı gibi davacı – karşı davalı eş, müvekkilin ailesinin de ona yardım etmesini istememiştir. Davacı-karşı davalı eş, bu süreçte de kontrolcü, eleştirel, baskıcı tutumunu devam ettirerek müvekkilin tedavi sürecini adeta baltalamıştır. Hatta davacı-karşı davalı, müvekkilin bu tedaviden fayda görmediği düşüncesi ile ve tamamen kendi kararı ile 1 yıl boyunca müvekkilin tedavisini durdurmuştur. En nihayetinde müvekkil ilaçlara karşı bağışıklık kazanmış ve daha detaylı tedavi görmesi gerekmiştir. Bu kez de davacı-karşı davalı bu tedavilerin masraflarından dert yanmaya başlamış, tedaviye ilişkin ödenen ücretleri sürekli olarak müvekkilin yüzüne vurmuştur. Davacı – karşı davalının, müvekkile karşı boşanma davası açmasının altında yatan sebep de asıl olarak müvekkilin tedavisinin uzun ve masraflı olacak olmasıdır. Zaten davacı -karşı davalı yan dava dilekçesinde, tedavilerin masraflarına ilişkin dekontlardan da bahsedilmiştir. Dolayısıyla davacı- karşı davalı eş, “iyi günde kötü günde hastalıkta ve sağlıkta eş olarak kabul ettiği” müvekkile karşı evlenirken verdiği sözü tutamamıştır.
Davacı – karşı davalı, müvekkilin psikolojik durumunun kötüleşmesinde ve evlilik birliğinin bu noktaya gelmesinde ağır derecede kusurludur. Davacı – karşı davalının davacının sağlık sorunlarını bahane ederek, müvekkil aleyhine boşanma davası açması ve haksız maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunması artık tarafları geri dönülemez bir yola sokmuştur. Bu nedenle, davacının uyguladığı ağır psikolojik baskı neticesinde evlilik birliğinin çekilmez hale gelmesi sebebiyle tarafların boşanmalarına karar verilmesi gerekmektedir.
- Müşterek çocuk YY , tarafların eskiden birlikte yaşadıkları Ümraniye’deki konuta yakın okula gitmektedir. Müşterek çocuk, zaten annesi ile babası arasında yaşanan sürece anlam verememektedir. Müvekkil bu süreçte çocuğunu tanıdığı ortamdan, okulundan ve arkadaşlarından ayırmanın doğru olmayacağı düşüncesindedir. Çünkü müvekkilin, bir anne olarak önceliği çocuğu olup evladı kendi taleplerinden önce gelmektedir. Kaldı ki, müvekkil davacı-karşı davalı eşin engeliyle karşılaşmadığı sürece müşterek çocuğu görmeye gitmekte veya çocuğunu alıp şu anda yaşadığı ailesinin evine getirerek vakit geçirmektedir. Bu nedenle, müvekkil hem çocuğunun düzenini bozmamak adına hem de tedavi sürecinin devam etmesi nedeniyle şu aşamada velayet talebinde bulunmamaktadır. Ancak, çocuğun okulunu aksatmayacak ve sık aralıklarla görüşmeye imkan sağlayacak şekilde, müvekkil ile müşterek çocuk arasında şahsi ilişki kurulmasını talep ediyoruz. Müvekkil kendi düzenini kurup eski sağlığına kavuştuğu ilk fırsatta müşterek çocuğun velayetini zaten tekrar almak istemektedir.
- Davacı – karşı davalı eş, evlilik birliği içerisinde müvekkile ağır psikolojik şiddet uygulamış ve ağır kusurlu davranışları ile evlilik birliğini çekilmez hale getirmiştir. Bu nedenle, davacı- karşı davalıdan 500.000 TL maddi; 350.000 TL manevi tazminat talebimiz bulunmaktadır.
- Müvekkil XY şu an için çalışmamaktadır. Davalı müvekkil, evlilik birliği boyunca da çocuğunu büyütme süreci, sonrasında davacı – karşı davalının çalışmasına engel koyması ve en nihayetinde gelinen tedavi sürecinden kaynaklanan sebeplerle çalışamamıştır. Müvekkil bir süre daha toparlanmaya, tedavisine devam etmeye ihtiyacı olduğundan çalışamayacaktır. Bu nedenle, boşanma sürecinde yoksulluğa düşecek olan müvekkil için 5.000,00 TL nafaka (dava tarihinden itibaren tedbir; kararı kesinleşmesini takiben yoksulluk nafakası olarak) talebimiz bulunmaktadır.
- Taraflar dini nikah sırasında 70 gr mehir kararlaştırmışlardır (EK; Mehir Senedi). Ayrıca müvekkile düğününde; 20 gramlık 10 adet bilezik ve 30’a yakın çeyrek altın takılmıştır (EK; Düğün CD’si). Düğün sonrası altından davacı-karşı davalı eşin babasının evinde saklanmış sonrasında ise bozdurularak davacı – davalı eş tarafından …… isimli sistemdeki hesaba aktarılmıştır. Ancak bilindiği üzere, düğünde takılan takılar ve ziynet eşyaları bir kadının kişisel malıdır. Dolayısıyla bu takıların, müvekkile iadesi gerekmektedir. Aynen iadesi mümkün değilse karşılığının verilmesi gerekmektedir.
Tüm bu nedenlerle, süresi içerisinde iş bu karşı davayı açma zaruretimiz hasıl olmuştur. Davacı- karşı davalının, haksız ve mesnetsiz davasının ve haksız tüm taleplerinin reddine; karşı davamızın, maddi
manevi tazminat, nafaka ve ziynet eşyalarına ilişkin taleplerimizin ve müvekkil ile çocuğu arasında sık aralıklarla görüşme sağlayacak şekilde kişisel ilişki kurulmasına karar verilmesini talep ediyoruz.
HUKUKİ NEDENLER : Türk Medeni Kanunu, HMK ve diğer tüm yasal mevzuat hükümleri.
HUKUKİ DELİLLER : Karşı tarafın sunacağı delillere karşı delil sunma hakkımız saklı kalmak kaydı ile;
Nüfus kayıtları
Düğün görüntülerine ilişkin CD.
Müvekkilin tedavisine ilişkin hastane evrakları.
Davacı- karşı davalı eş ile müvekkil arasındaki yazışmalara ilişkin ekran görüntüleri.
Davacı müvekkilin çocuğu ile vakit geçirdiğine ilişkin fotoğraf ve video görüntüleri.
Ortak konuttaki eşyaların taşındığına ilişkin fotoğraf ve video görüntüleri.
Mehir Senedi.
Tanıklar (İsim ve adresleri ayrıca bildirilecektir)
Bilirkişi, Uzman Görüşü, gerektiğinde Keşif ve sair diğer deliller.
NETİCE-İ TALEP : Yukarıda açıklanan ve Sayın Mahkemenizce re’sen göz önünde bulundurulacak nedenlerle;
Öncelikle davacı- karşı davalı tarafından açılan haksız ve hukuka aykırı boşanma davasının ve diğer tüm taleplerinin reddi ile karşı davamızın kabulüne karar verilerek tarafların boşanmalarına,
Şimdilik müşterek çocuk YY ile müvekkil arasında , anne ve çocuğun sık sık görüşmesine imkan sağlayacak şekilde, şahsi ilişki kurulmasına,
Müvekkil için dava tarihinden itibaren 5.000,00-TL tedbir nafakasının, kararın kesinleşme sonrası için ise her ay yoksulluk nafakası olarak, davacı-karşı davalıdan tahsiline,
Müvekkilimiz lehine 350.000 TL manevi, 500.000 TL maddi olmak üzere toplamda 850.000 TL’lik tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte karşı taraftan tahsiline,
Mehir olarak kararlaştırılan 70 gr altın bedeli ile düğünde müvekkile takılan 24’er gramlık 10 adet bilezik ve yaklaşık 30 adet çeyrek altının bedeli olarak fazlaya ilişkin hak ve alacaklar saklı kalmak kaydıyla, ilerde tespit edildiğinde tamamlamak üzere şimdilik 1.000 TL ‘nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte karşı taraftan tahsiline,
Dava ve karşı dava yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini saygılarımla vekaleten arz ve talep ederim. 05.10.2022
Davacı Vekili
Av. XXX
EFDAL HUKUK BÜROSU
Adres:Mimar Sinan Mh.İmam nasır Sk. No:6 D:2 Üsküdar/İSTANBUL
İletişim:05466494147